bundan birkaç sene öncesine kadar sıkı bir dostoyevskiciydim evet. bunda severek okuduğum kimi kalemlerin de etkisi vardır elbet. (bkz. cemal süreya:1944 yılında dostoyevski okudum, o gün bu gün huzurum yoktur.) oğuz atay romanlarında geçen birtakım beyanlar ve hikayelerinin satır araları ilh.
yani benim bu dilemmaya verdiğim cevap açıkçası bir çeşit emanetti. "tabii ki bohem, derbeder, pejmürdeyiz. tanrıyla görülecek hesabımız var bitmedi" tayfasından olduğunu kanıtlama çabası biraz da kim bilir.
nitekim bu konuda kafamda ahkam keserken henüz tolstoyu daha hacimsiz eserlerinden okumuş bulunuyordum.
fakat şimdi düşünüyorum da beni dostoyevskiye iten, onun insanın hep daha ilkel, daha basit çıkmazlarını anlatması. evet çok derin belki ama iptidai. yer yer harcıalem söylemlere de evrilebiliyor sanki.
oysa tolstoy bana daha uzak meselelere değiniyor anladığım kadarıyla. toplumu, devleti bir santim önde tutuyor ve belki bu yüzden daha zor .çünkü okumak bazan bencil bir etkinlik. insan sadece kendini görmek istiyor.
dostoyevski "aşağılık insanoğlu her şeye alışır." gibi sikimsonik bir çeviri sebebiyle tolstoy'a tercih edildiğini bilse, malı mülkü böbreği satar bugün chelsea-arsenal maç'ına alt oynayıp terk-i diyar ederdi.